A.dan Z.ye bir TUS kitabı nasıl hazırlanır? ........................ ........................................ ............................................................ Konuyla ilgili mutlaka okunması önerilen yazı: İsmet Kaplanın Promete, Profesyoneli Irgalamaz! adlı yazısıdır. Döktürmüş... Linkte sorun çıkabilir diye aşağıya almamızda umarız bir beis görmezler. Promete, Profesyoneli Irgalamaz! İsmet Kaplan Promete, Yunan mitolojisinde , sözde "ateşi çalarak insanlara hediye eden" kahramanın ismi. Bizim literatürdeki “Merd-i Kiptî” nev’inden bir üne sâhip yâni… “Merd-i Kıptî”yi bilirsiniz; Eski Mısırdaki bir çingene kavmi olan “Kiptî” lerden “sirkat” ile yâni hırsızlıkla nâm salan delikanlı taslağı. Günümüze “hırsızlıkla övünmek” anlamında “Merd-i Kiptî , şecaat arz ederken sirkatin söylermiş” olarak gelen sözün özneleridirler. Promete de Yunanların Merd-i Kiptîsi; o da mâlum ateş hırsızlığı ile şöhret bulmuş… İsterseniz "mitolojik Köroğlu" deyin... Bu yazıda “profesyonel” demeden maksadımız ise ; “konusuna vâkıf, amacı aydınlatmak olan, fikir ve özellikle kalem erbâbı” dır…. Fikirlerini yazı yolu ile yaymak isteyenler de diyebiliriz…. İşte, bu profesyonel zümredir ki, insanları aydınlatmak için karanlığa küfretmek yerine bir ateş yakma derdine düşseler veyâhut bizzât ateş olup aydınlatsalar, Prometelerin hırsızlığına ehemmiyet vermeyecek kadar geniş davranabilirler.. Nihâyetinde insanlar aydınlanacak ise "al ateşimi ister çal, ister al!...." Konuyu biraz daha entelektüel câmiâya taşıyalım şimdi. Gerçek bir fikir işçisi , o kadar uğraşsa ve içi serâpa aydınlık ve bilgi olan bir kitap yazsa ve günümüzdeki “intihâl, taklit, tercüme” ile aydın geçinen zevâtın Promete misâl hırsızlığına mâruz kalsa; “Ne gam!” diyecektir…. “Bana da böyle gönüllü hizmetçiler lâzımdı ki, düşüncelerimi yayabileyim… Benim derdim zâten “doğruyu yazmak”; varsın bunları birileri benden araklayıp kendi imzâsıyla yayınlasın, netîce insanların lehine ise, ben bu hırsızlıktan dâvâcı değilim. Zâten o hırsız ettiğini çekecektir. İşte böyle geniş düşünmek, en başta "samîmî" olarak doğruları yazdığına inanmaktan geçer. Eften püften konular, derin analiz gibi görünen kısır makaleler, entelektüel kamuflaj giymiş akademik demagojiler ve sâire... Ve bilir ki; o hırsızlığın eninde sonunda karşılığı verilir. Sonra, bu doğruların insanlara ulaşmasında kendi adının ön plana çıkmasının önem taşımadığını, asıl amacın şöhretli bir kalem olmak olmadığını idrâk etmekle devâm eder. Bu ufku yakalayan bir fikir işçisi, ticârî kaygılardan ve “marka olmak” gibi abes emellerden kendini soyutlamışsa, gayri bilumum hırsızlar bu fikir muzdaribinin “gökte arayıp yerde bulduğu” gönüllü hizmetçilerdir. Meselâ böyle bir düşünce insanı, beyin yapıcı bir kalem, insanlara “okumanın ve yazmanın ve düşünmenin ve zamanı değerlendirme” nin önemini anlatmak isteyecek olsun. Bu amacı için bir üsluba ve güzel misâller ile yazılar yazsın, yazdırsın… Birileri de bunları ganimet bilip yağmalasın ve o eseri telif edeni görmezden gelsin, ondan bahsetmeyerek kendi eseri imiş gibi piyasaya çıkarsın… İşte fikir işçisi, maddî çıkarları önemsemeyen bir kalemse bu âlim geçinen câhil hırsıza sataşacak değildir. O, diğergâmdır, "doğrular yayılsın da varsın böyle postacılar eliyle olsun" diyecektir. Meğer ki bilgisini paraya dönüştürmek isteyen ahmak bir simyâcı ola… Gerçi günümüzde bu alanda da çoğu tuz kokmuştur. Ve entelektüellik, akademisyenlik gibi , "para kazanma amacı" ile bağdaşmayan alanlar, "unvan alma engelli koşusu" ne dönüşmekte, egosantrizm ise, her “İzm” asebiyeti gibi bilgiyi prangalamakta, insanlar marka olmak gibi “mal” a özgü etiketlere özenmektedir. Diğergâm fikir işçisi , "kendine dâir ilgiler" e gamsız olduğu gibi, gamsız insanların gamsızlığı ile de gamlıdır. Fikir ızdırabı, düşünce insanının üslûbudur ve hissettikleri, yazdıklarında hissedilir. "Başkasından öğrensinler, ama yeter ki öğrensinler" der. Belirtmek gerekir ki; başkalarını düşünmekte bu raddeye varmış bir fikir insanı, zâten yazılarına sözlerine kendi damgasını vurmuştur. Yâni üslûbu, beyânı, tarzı, anlattıkları, anladıkları, kelimeleri, elemleri, emelleri ile bir bütündür gerçek kalem işçisi. Onun kitapları, yazıları Bakanlıktan alınma hologramlı bandrollere, patent enstitüsünden alınma markalık belgelerine ihtiyâç duymaz. Keşke, "entelektüel" denince üzerine alınan insanlar, târif edilen mânâda birer profesyonel olsa da eserlerini yayanları cana minnet bilseler. Bilgiyi satmayı değil, yaymayı düşünseler. Keşke , samimiyetin her hâl ü kârda gâlip geleceğini anlayarak "neo-Promete" taslaklarına mühlet verseler… "Damağı" ile insan lezzeti ayırt edebiliyorsa , "dimağı" ile de orijinal ve gerçek olanı ayırt edebilir. Zâten fikir işçisinin muhâtabı bunlardır. Sahte insanları doğrudan hedef kitle seçmez o; hakîkî insanlara konuşurken o kulak misâfirleri de umduğunu değil bulduğunu yer ise ve bu yediklerini sindirirse hakîkî okuyucu olabilir. Demek ki, Prometeler, profesyonelleri ırgalamaz. Ateş hırsızları , ancak Neron gibi şehirleri yakar. Oysa, ateşin kaynağını bulmak isteyen okuyucu, o ışığı dağda görse gene tırmanmak ister. O bilir ki çalıntı malı kullanmak suçtur. Kaçak elektrikte okuduklarını da ışık hızı ile unutur. Gerçek profesyonel, öne çıkmak istemez. "Önayak" olur, "önder" olur, ön açar, öngörür ve fakat önde bilinmek istemez. Meşaleyi tutuşturur ve artık, ister Promete, ister kim olursa olsun aydınlanmak için bu adrese koşarlar. Bu yazı bilgi çalmayı değil, bilge olmayı öngörüyor.
İlgili Kelimeler Listesi: TUS, TUS kitapları, TUS dersaneleri
Not: Aşağıdaki linklerden ilgili diğer
konuları
okuyabilir,
mavi
linkler
hızlı
site içi
arama
yapabilirsiniz
|